Aralık 19, 2013

Hayaller, gerçekler, en gerçekler..

0 yorum....
Veni vidi... Henüz vici'ye erken.

İstanbuldayım..Yıllardır burda olmayı beklerken, isterken tam evleneceğim sırada transfer ettiler beni buraya. 3 ayda anlaştık, sürekli kalamam malesef ki....

İnsanın karşısına fırsatların kabul edemeyeceği zamanda çıkıyor olması ne acı...

Aşkı tercih ediyorum ben, hayallerime onunla devam edicem....

Söylemek kolay da yaşamak zor...



Aralık 05, 2013

Karakter uydurmaca....

0 yorum....
Bugünün blog fırtınası ödevi kafamızdan attığımız bir karakter ve onun hikayesi...

Kafadan atma bir karakterden ziyade Burda bahsettiğim arkadaşımdan bahsetmek istedi canım,çok daha entrikalı ve ibretlik bi hikayesi var çünkü..

İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre ortalama 75 yıl (27 bin 375 gün) yaşayan bir insan hayatının 26 yılını uykuda geçiriyormuş.
Yani bu doğrultuda bakıldığında 28 yaşındaki bir insanın yaklaşık 9,71 sene uyuduğu varsayılıyor.
Oysa ki benim sevgili arkadaşım 28 yıllık ömrünün tam 14 yılını derin bir uykuda geçirdi.
Bilimsel araştırmaları bile şaşırtan bir ortalama.

Peki nasıl derin bir uyku?

Tam 14 senesini kendisine hiç uymayan bir adamla,yaşadığı saçma sapan şeyleri sevgiden sanarak,aldatılmış, hatta kandırılmış olmasına rağmen siğneye çekerek geçirdi.
Tanıştıklarında 14-15 yaşlarındalardı şimdiyse 28..

Peki ya sonra noooldu???

Masal odur ki;

Bir prens kendi ülkesinden buraya gelir, elinde kılıcı ve cesaretiyle sarmaşıkları kesmeye başlar. Sonunda saraya ulaşarak Uyuyan Güzel'i bulur. Alnına kondurduğu bir öpücükle büyüyü bozar, uyuyan guzel derin uykusundan uyanır.

Bunlarda prensle prensesin el emegim goz nuurum resimleri:) Seviyorum onlari cooookkk...


Aralık 03, 2013

0 yorum....






 Senden sonra ile başlayan cümleler olmasın hayatımda,     

                  
                                Seninle birlikte kalsın bütün cümleler...
  

Aralık 02, 2013

Satırlar satırlar satırlar...

2 yorum....
Püstüklü Mama'nın blogunda keşfettim  Blog fırtınası'nı...

Fırtına beni de aldı içine..


En sevdiğim, okudukça hep etkilendiğim satırları seçtim, devamında kendimden bir kaç şey ekleyecektim ama kıyamadım ,Antoine de Saint-Exupéry öyle güzel anlatmış ki...

“Sen kimsin? Çok güzel görünüyorsun.”
“Ben bir tilkiyim.”
“Gel, birlikte oynayalım. Öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
“Seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
“Buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. Ama biraz düşündükten sonra: ”Evcil ne demek?” diye sordu.
“Anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
“İnsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
“İnsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. Tam bir baş belasıdırlar. Bir de tavuk yetiştirirler. Tüm işleri bundan ibarettir. Sen de mi tavuk arıyorsun?”
“Hayır, ben arkadaş arıyorum. Ama ‘evcil’ ne demek?”
“Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.”
“Bağ kurmak mı?”
“Evet. Örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.”
“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”
“Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki. 
“Ama bu çiçek dünyada değil.”
Tilki şaşırmıştı. “Başka bir gezegende mi?”
“Evet.”
“Peki orada avcılar da var mı?”
“Hayır, yok.”
“Bu çok ilginç. Peki ya tavuklar?”
“Hayır. Tavuklar da yok.”
“Eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. Sonra kendini anlatmaya başladı:

“Yaşamım çok monotondur. Ben tavukları avlarım, avcılar da beni. Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.

Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
Ertesi gün küçük prens yine geldi.

“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim.
Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. 
İnsanın gelenekleri olmalıdır.
“Gelenek nedir?”
“Bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “Bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. Örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. Perşembeleri kızlarla dansa giderler. Bu yüzden de Perşembe benim için harika bir gündür. Üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. Ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

Böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ve ayrılma vakti geldiğinde “Ah! Sanırım ağlayacağım” dedi tilki. 
“Bu senin hatan” dedi küçük prens. “Ben sana zarar vermek istemedim. Seni evcilleştirmemi sen istedin. 
“Doğru, haklısın” dedi tilki.
“Ama ağlayacağını söyledin!”
“Evet, öyle.”
“O halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
“Hayır, oldu. Buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. Şimdi git ve güllere bir kez daha bak. O zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. Sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti. 
“Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
Güller bu duyduklarına çok bozuldular.
Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”
Bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
“Elveda” dedi.
“Elveda” dedi tilki de. “Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.
“Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.

Kasım 28, 2013

Nişan'dan aklımda kalanlar

0 yorum....
Nadir de olsa blogumu ziyaret eden sevgili okurlarıma hitaben;

Aslında düğün dernek blogger'ı olmayı çok istemiştim, hatta nişan konusunda  gayet özenli çalıştım ama tembelliğim had safhada olduğum için bir türlü yazamadım.
2013 Mayısta nişanlandık,düğün 2014 haziranda yani ben bu yazıyı tam ikisinin ortasındayken yazıyorum..

Hatırladığım en önemli ayrıntı çok kalabalık olduğuydu,söz nişan bir arada olunca yaklaşık 80 kişiyi evimizde misafir ettik.Her yerden biri çıkıveriyordu.

Ayrıntılara ve tavsiyelere gelince;


-Saçlarım 'oğluna kız görmeye giden kayınvalide' saçına benzedi:) Annenizin yıllardır gittiği ve güvendiği kuaförüne gitmeden önce 2 hatta 5 kez düşünün.








-Hominigırtlak yediğimiz için ilişkimizin başından nişana kadar 10 'ar kilo aldığımızdan elbiselerimizde oldukça dolgunduk:) Kendinizi koca buldum diye salıvermeyin:) Elbisem Adil Işıktan'dı.


















-Asansörden tanımlanamayan kocaman bir nesne yaklaştı önce:) Tam 500 tane gül'müş gelen... Malesef düzgün kurutma yöntemlerini uygulayamadığım için 300 tane falan kaldı geriye.Güller küflenince hiç hoş olmuyorlarmış.










-Çikolatam Pastaland'dan.Lezzeti konusunda kötü bir şey diyemem ki zaten kendi ürünlerini satmıyolar, hizmetten hiç memnun kalmadık.Gondol'da düzgün durması için altına koyabilecekleri bir gereç bulamadıkları için yakınlarında oturan bir arkadaşımıza strafor alıp gönderttik.





-Tepsim Byprimarima.'dan... Ellerine sağlık.Muhteşem bir iş çıkardı.
Hatta burada resmi de varmış, şimdi görünce mutlu oldum tekrar.












-Hediye olarak lokumluk tercih ettim.Çok güzel tepkiler aldım. Yanlız kişi sayısını ayarlamak önemli ben max.70 kişi olduğunu düşünüp; sadece bayanlara veririm diye 40 adet lokumluk aldım ama saolsunlar 2şer tane alanlar olunca kıtı kıtına yettirdim.










-Evi kendim süsledim, abartıya kaçmanın bir alemi yokmuş zaten o kadar çok insandan süs püs görünmüyormuş.(Kapı kaç yüz kere açılıp kapandığı için artık yamulmuş ama yine de son dakika resimleyelim dedik.)















Masayı çekmek kimsenin aklına gelmediği için masamın tam resmi malesef ki yok.
Tiffany sandalye kiralayacaksanız mutlaka firmayla temizliği konusunda görüşün, eve geldiklerinde bir de temizlemekle uğraşmayın.
Ne ikram edicez diye korkmayın , ben ne ikram edicez diye planlar yaparken bir anda 15-20 çeşit şey oluverdi bile.Su böreği, açma börek,yaprak sarma, kanepeler, poaçalar,salatalar (favorim dereotlu,maydonozlu,havuçlu patates toplarıydı,kendim yaptığım için olabilir:)),mezeler, kurabiyeler, baklavalar,.....
Böyle zamanlarda küçük yerleşimlerde eş,dost,akraba,komşu sağolsunlar çok destek oluyorlar, olmasa bile çok abartıya kaçmanın alemi yok.Maksat gönüller bir olsun;)

Asıl önemli olan organize olabilmek,bütün çeşitler, tabaklar, çatal bıçaklar,peçeteler salonda bir masada hazır edilip, içkiler de mutfaktaki bir ekip tarafından hazırlanınca sorunsuz halletmiş oluyorsunuz.Çok özel dostlarım,akrabalarım var benim ki herşeyi karınca gibi bıdır bıdır hallettiler.

Bu tarz organizasyonlar da en rahatsız olduğum şey tabak,bardak seçimleri oluyor benim genelde. Kağıt tabaklar,özensiz bardaklar falan bütün etkiyi '0'lıyor.Allah'tan eski porselen takımların çeşidi az ve çok kişilikmiş,annemde 24 parça,diğer iki komşuda da benzer takımlardan 24'er parça olunca kalan 8 kişi de aileden olup zaten o stresten ağzına birşey süremediği için o kısmı gayet güzel tamamlamış olduk.Bu şekilde bir çare bulamasaydık, kiralamala ya da çeyiz bozma yoluna gitmeyi düşünüyordum:)






-Pastaya gelince...Pastamı küçük,kendimiz gibi renkli seçtim..Butik pastalar yapan bir arkadaşım yaptı, onunda ellerine sağlık...Başka bir arkadaşım da süpriz olarak pastanın formunda kurabiyler yaptırmış ki resmen imdadıma yetiştiler. Ofistekilere lokumluğum kalmadığı için bu kurabileyelerden getirdim.
O kadar kişiye pastayı dilimlemekle kimse uğraşmasın,kimsenin üstü başı batmasın ve lezzeti de tazecik meyvelerden olsun diye kişi başı küçük mevyeli pastalardan sipariş ettik...







-Fotoğraflarımız için bir arkadaşımızla anlaştık.Çok güzel fotoğraflar çekiyor kendisi, biz onun ilk düğün dernek deneyimi olduk..Bütün günün yoğunluğunda beraberdik.Ama telaşeden bir yerde duralım,uzun uzun
resim çekelim gibi bir pozisyonu ne yazık ki bulamadık.







-Kahvenin içine ne istiyorsanız koyabilirsiniz kesinlikle sizin hayalgücünüze kalmış:) Ben sumak dahi attım.


-Geri kalanı da zaten eğlence kısmı...Gerilmeden, bu akşamın özel olduğunu düşünüp tadına doyarsanız geriye benimki gibi güzel anılarınız kalır..

Enjoy..


Nisan 08, 2013

Doğum Günün Bana Geldiğin Gündüüüüürrrrrr..

0 yorum....
1,5 aydır süren doğum günü sürprizi telaşesi nihayete erdi. Gördüğüm, konuştuğum herkesi daralttığım, içlerini sıktığım "muhteşem sürpriz nasıl olmalıdır" anketim sonucunda verdiğim kararla süprizi yaptım kurtuldum.

1,5 aydır haftanın her günü  yakın tatil beldeleri, hafta sonu kiralık kutlama evi, en iyi sürpriz, yapsak yapsak sevgiliye naaaaaaaapsak gibi aralamalarla sevgili google'ı kirletmiş olmaktan biraz utanç duysam da sevdiğin birini memnun etmek için çabalamak, ve sonunda yüzünde o gülümsemeyi görmek bütün yorgunluğu alıyor.

Gelelim yaptıklarıma...

Aslında ilk hedefim İstanbul'da boğaz manzaralı bir evi günlük kiralıyıp sevdiğimiz dostlarımızla parti vermek, birde dansçı tutmaktı.(konuyla ilgili çok fazla eleştri alsamda :)) 
İstediğim gibi bi ev bulamadım, bulduğum evlere de en az 1.000 tl istediklerinde de "ev satın almak için aramadım, günlük kiralamak istiyorum" gibi bir cevap verdiğim için sanırım kiralama siteleri konuşmayı uzatmamak için beni başlarından savdılar:)
Nihayetinde bu planı hayata geçiremedim...


Bende bir video çekmeye karar verdim. Hani eşten, dostan, çevreden kısa kısa kutlama videoları alıp onların kolajlandığı videolardan.İnsanlardan birşey talep etmek ne kadar zormuş, alt tarafı 10 saniye için 10 gün aradığım insanlar oldu...
*Video göndermeyen bir arkadaşı feysbukta izledikten sonra ben o kdr basit birşey hazırlayacağını düşünmemeştim, yoksa hemen çekip yollardım dediğinde gidip kendisine kafa atabilseydim daha mutlu olucaktım.

Çok klişe belki ama adam izlerken ağlıyo. Tecrübeyle sabit. :)

Asıl doğum günü olan cumayı kıytırık bir öpücükle geçiştirdim. Bütün beklentilerini suya düşürdüm. Sonra bilgisayarımı aldım gecenin 2'sinde dayandım kapısına hadi bunu izle diye, uyku sersemi ya sabah izlesem olmuyo mu gibi söylense de olmaz dedim açtım zorla... Söylene söylene izlemeye başladı, önce beni gördü gülümsedi hafiften ardından annesi, babası, yakın arkadaşları, taaaaaaa yurt dışındaki arkadaşları derken bir baktım kahkahalar atarken yaşlar akıyo gözünden. Kalktı hemen feysbukuna yükledi, sabah herkesi teşekkür için aradı falan. Velasıl kelam 1 hafta sonu boyunca en az 50 kere izlemişizdir... İnsanın kendini izlemesi de fena bişeymiş, ay ben naaaapmışım, ne demişim, neden öle gülmüşüm vs vs vs gibi düşüncelere kapılıyorsunuz....


Ardından bir word dosyası açtım içinde tur programımızın olduğu... Ardından sabah ver elini SAPANCA...Onunla ilgili ayrıntılar bir sonraki yazımda.





Mart 29, 2013

Her seçim bir terkediş mi?

0 yorum....
Bazen sadece seçeriz.
O seçimlerin hayatımızı nasıl etkileyeceğini, neleri kaybedebileceğimizi düşünmeden bazen sadece seçeriz.
Sevdiklerimizi, işimizi, yaşadığımız şehri, anılarımızı terketmek pahasına bazen sadece seçeriz.
İş işten geçtikten, duygulardaki coşkular azaldıktan sonra sadece kalbimin sesini dinlemiştim oysa ki deriz.
Kalbin mantıkla mücadelesinde biri sürekli üste çıkar. İnsanoğlu da didinir durur birbirine denkleyeceğim diye.
Şansınız varsa eğer galip olan mantık olur..
Çünkü kalbin yaptığı seçimlerin cezasını sonra mantığınız çeker, pişmanlığı taşımak, onun hesaplaşmasını yapmak zordur.
Geçirdiğimiz çok kısa zaman dilimine rağmen çok sevdiğim, çok benimsediğim canımdan öte bi arkadaşım şimdi kalbiyle mantığı arasında sıkıştı kaldı. Onun için çabaladıkça, o gerçeği görsün diye uğraştıkça sanki gözüne inen perde daha da kalınlaşıyor. 
İnsan için bazen en zoru da sevdikleri için elinden geleni yapsanda aslında bir arpa boyu yol gidememiş olman değil midir? 
Umarım herşey gönlünce olur, ve umarım o gönlündeki yüzünden bir gün pişman olmaz..

Mart 16, 2013

Başımda kavak yelleri...

0 yorum....
        Şunu anladım ki hatun kısmısı için (7'sinden 70'ine- zengininden fakirine-cahilden aşırı kültürlüsüne- emosundan demosuna) şu evlilik teklifi denen hadise önem arzediyor.Evlilik lafını duyan tüm hemcinslerim ''' eeeeeeeee nasıl teklif etti??''' sorusunu sorarken, yanlarındaki erkekler oldukça tepkili. O tepki yerine en azından iki güzel kelam etseler ölürler çünkü, o denli zor bir şey.
        Velhasılı kelam şu teklif işi mühim. 
        Benim gibi romantizm özürlü birini bile tir tir titreten biri çıktı ya o adama evet demeseydim taş olurdum..
    







         Ulu bir dağ'da ben otelin pistinde yürüyüşe çıktık sanarken bir anda cepten çıkan küçücük bir kutu,yıldızların altında Eveeeeeeeeeet diye bağırdığımda patlayan havai fişekler, bembeyaz karların üzerinde ateşle parlayan M&B; gökyüzüne salınan yüzlerce ışıl ışıl led'li uçan balon, şampanya, dilek balonları,.......... ve tabiii ki başrolde aşk:) 







       Tabi sonrasında beni görmeniz lazımdı.Otele bir dönüşüm var sanki ufak dağları ben yarattım. Omuzlar dik, burun en tepede.Parmağımdaki yüzük değil kaşıkçı elması.Çalışan kızların bakışlarını süzmeler, tebrik edenlerin beni kıskandığını düşünmeler.Ben ben değilim sanki o anda.Baia,Monte Baia olalı öle artist konuk ağırlamamıştır. Ultra mega muhteşem sevgilim teklif planını aylar öncesinden yapıp oteli ayarladığında millet bir heyecanlanmış, herkes beni merak etmiş falan..Ben bunu anlattıklarında nasıl bir havalardayım, nasıl artistim... Aradan 1 ay geçtikten sonra farkettim ki o his kıskançlık değil de aksine hayal kırıklığı... O kadar özenle planlanan bir organizasyonun baş rolündeki hatunu bir Adriana Lima, bir Çağla Şikel beklerlerken karşılarında BEN..Allah çirkin talihi versin diyor bir yazıma da burada nokta koyuyorum...

 Ps: Bu posttanda belli olduğu üzere formatımı düğün dernek blogcusu olarak değiştiriyorum. İlgililere duyurulur..:)

Şubat 26, 2013

Yine çok zaman geçti....

1 yorum....

Çok sevdiğin dostların vardır, uzun zamandan sonra görüşürsün de sanki bir gün önce ayrılmış gibi hissedersin ya; sende benim için öylesin şu anda blog.

Özleşmişiz yahu…

Anlatılacak o kadar çok şeyim var ki aslında.
Ama en önemlisinden başlayayım. Zaten muhtemelen bundan sonra yazacaklarım da hep onunla ilgili olacak..

Ben evleniyorum…
Beyaz atlı bir prens beni buldu, atının terkisine attı, dört nala gidiyoruz.

Artık bir yerde at tökezler düşer miyiz, yoksa Kaf dağının ardındaki sarayımıza varıp sonsuza dek mutlu mu yaşarız bilinmezJ

Çok masalsı anlattım biliyorum ama evlenme teklifimde çok masalsıydı.

Onu da anlatıcam… Ama her şeyin bir sırası varJ

Şimdilik bu kadar ilk günden sıkmıyayım değil mi? J